ExTra Yardımcı Admin
Mesaj Sayısı : 798 Yaş : 32 Nerden : Ankara Meslek : Öğrenci İlgi Alanlarınız : serserilik Takımınız : Fenerbahçe Burcunuz : BALIK Konum : Serserilik:d Kayıt tarihi : 07/02/08
| Konu: Benazir Butto Hayatını Anlatıyor C.tesi Nis. 05, 2008 10:17 am | |
| "Bu hayatı ben seçmedim, o beni seçti. Pakistan’da doğdum ve hayatım onun çalkantıları, trajedileri ve de zaferlerini yansıtır" diyen Benazir hayatını ve kavgasını anlatıyor... "Bu hayatı ben seçmedim, o beni seçti. Ben Pakistan'da doğdum ve benim hayatım onun çalkantılarını, trajedilerini ve de zaferlerini yansıtır" bu sözlerle başlıyor kendi ülkesinde askeri rejime karşı demokrasi mücadalesi verilirken dünyanın gözü önünde katledilen Benazir Butto'nun ölmeden önce kaleme aldığı kendi hayatını anlatan kitap Pegasus yayınlarınca Doğu'nun Kızı adıyla bugün dağıtıma verildi ve kitapçı raflarında yerini aldı."Bu benim kaderim. John F. Kennedy’nin bir zamanlar dediği gibi, “Ben bu sorumluluktan kaçmıyorum, ona hoş geldin diyorum.” diyordu ve sonu malesef John F. Kennedy’nin kaderi gibi halkın gözü önünde nereden geldiği bilinmeyen bir kurşunla öldürülmek oldu. Ama bu kurşunu kamufule için patlayan bir bombanın gürültüsü suikastin neden sonra anlaşılmasına neden olmuştu... Doğunun talihsiz kızlarından olan Benazir Butto, Devlet Başkanı olan babası Zülfikar Ali Butto idam edilmiş, iki kardeşi de öldürülmüş bir lider. Göz kamaştırıcı servete sahip olmasına rağmen, acı ve gözyaşı dolu, zorlu mücadele ve sürgünlerle geçen sıradışı bir hayat süren Butto, öldürülmeden 2 ay öncesine kadar anılarını kaleme almıştı. Trajik bir sonla dünyaya veda eden Benazir Butto'nun öyküsü okuyanı sarsacak cinsten. İster onun mücadelesinin yanında isterseniz karşısında olun bu anılar bir insanın hayatanı kendi kaleminden anlatması kadar, Ortadoğu'nun içinde bulunduğu trajeninin ana ve yan unsurları işaret etmesi açısından da önemli.İşte Haber7 kitap Dünyası farkıyla ilk kez okuma şansı bulacağınız, Doğu'nun Kızı adlı kitaptan sizler için seçtiğimiz tadımlık bir kaç pasaj: "Pakistan bir kez daha uluslararası odak noktası oldu. İslam’ın adını kullanan teröristler onun dengesini tehdit ediyor. Demokratik güçler özgürlük prensiplerinin uygulanması sonucu terörizmin biteceğine inanıyorlar. Asker bir diktatör tehlikeli bir oyun oynuyor, halkı aldatıyor. Gücünü yitireceği korkusuyla modernizasyon güçlerini ülkeden kovuyor, terörizm ateşi ise her yanı sarmış durumda....".".. Pakistan herhangi bir ülke değil ve yaşamım da öyle oldu. Babam ve iki erkek kardeşim öldürüldü. Annem, ben ve kocam hapsedildik. Yıllarca sürgünde yaşadım. Ama tüm güçlüklere ve üzüntülere rağmen dayanıyorum. Geleneklerin dışına çıkarak İslam’da ilk seçilmiş kadın başbakan olduğum için kendimi kutsanmış hissediyorum..." "... Bu seçim İslam dünyasında kadının rolü ile ilgili tartışmaların odak noktası oldu, bir Müslüman kadının da başbakan olabileceğini, bir ülkeyi yönetebileceğini kanıtladı. Bana bu onuru verdikleri için Pakistan halkına müteşekkirim... ... Modernizasyon yandaşları ve aşırılar arasında tartışmalar devam ederken, ben 2 Aralık 1988’de iktidara geldiğimden bu yana, İslam dünyasında kadınlar büyük adımlar attılar...." "... Toplumu değiştirme, ülkeye modernizasyonu getirme, kadın haklarını sağlama ve milyonlara umut verme fırsatı bu dünyada az insana nasip olur. Ben aslında bu tür bir hayatı seçmek istemiyordum ama önüme yeni fırsatlar çıktı, sorumluluklar aldım ve görevlerimi yerine getirdim. Öyle hissediyorum ki gelecekte Pakistan ve beni yeni mücadeleler, tehditler bekliyor...." "... Yirmi yıl kadar önce hayatımdaki gelişmelerin ışığında –babamın öldürülüşü, benim cezaevine girmem, babamın politik sorumluluklarını yüklenmem– kendi mutluluğumu, evlenip anne olabileceğimi düşünemedim. Evlenemeyen ve hapse giren İngiltere Kraliçesi Elizabeth I gibi hiç evlenemeyeceğimi düşündüm. Ama her şeye rağmen evlendim ve mutlu oldum. On dokuz yıllık evlilik hayatımızda bana her zaman destek olan kocamla gurur duyuyorum. Evlilik yıllarımızda kocam çoğu zaman benim yanımda yaşadı, bazen de siyasi mahkûm olarak hapse girdi. Bizi birbirimizden ayırma girişimlerine rağmen asla ayrılmadık ve ilişkimiz hep daha da güçlendi.." "...Kültürel ve dinsel mirasımla gurur duyuyorum ben. Gerçek İslam’da hoşgörü ve çoğulculuk taraftarıyım. Kendilerine ‘Cihatçı’ diyen Taliban ve El-Kaide örgütlerinin korktuğu kişiliğin simgesi olduğumu biliyorum. Pakistan’a modernizasyon, iletişim, eğitim ve teknoloji getirmek için savaşan bir kadın politikacıyım ben. İnanıyorum ki demokrat bir Pakistan, dünyada geçmişle geleceğin güçleri arasında seçim yapmak isteyen bir milyardan fazla Müslüman içim umut olacaktır..." "... Yaptığım bütün siyasi mücadelelerin bir hedefi vardı. Bu hedefin merkezi özgürlük ve sosyal adaletti ve bunlar için savaşmaya değerdi. Ama ben kadın olduğum için daha çok mücadele etmek zorunda kaldım. Hangi ülkede olursa olsun modern toplumda kadının işi hiç de kolay değil. Erkeklerle eşit olduğumuzu kanıtlamak için daha çok uzun bir yol kat etmemiz gerekiyor. Ne yazık ki erkeklerin çoğu kadınları hâlâ zayıf ve aşağılanabilir insanlar olarak görüyor ve kadın haklarını korumak isteyen erkekleri de baskı altına almaya çalışıyor..." "...İkinci hamileliğimi henüz kimse bilmiyordu ve bir gün generaller beni Pakistan’ın en yüksek yeri olan Siachen Buzuluna davet ettiler, orada bir tatbikat göstereceklerdi bana. Pakistan ve Hindistan 1987’de Siachen için nerdeyse savaşacaklardı ve 1999’da da aynı anlaşmazlık yaşandı. Ben o yüksek irtifada oksijen eksikliğinin doğmamış çocuğum için zararlı olabileceğini düşündüm ama doktorum gidebileceğimi söyledi. Oksijen eksikliği önce anneyi etkilerdi ve o zaman da bana oksijen maskesi vereceklerdi. Bu durumda çocuğumun güvende olacağını söyleyince ben de gittim oraya.Askerler beni buzulda, o yüksek görev yerinde görünce çok sevindiler. Karlı dağlar ve masmavi gökyüzü harika bir manzaraydı. Vadinin diğer tarafında Hindistan mevzileri görünüyordu. Onlara bakınca barış havasının yanıltıcı olabileceğini düşündüm. Fakat muhalefet hamile olduğumu öğrenince saldırıya geçti. Cumhurbaşkanından ve ordudan benim görevden alınmamı istediler, Pakistan hükümet kuralları hamile bir Başbakanın doğum izni almasına izin vermiyordu. Onlara göre ben doğum yaparken ve doğum sonrasında hükümet başsız kalacak, devlet işleri aksayacaktı. Bu nedenle ben istifa etmeliydim ve yeniden seçime gidilmeliydi...." "...Bakhtwar Ocak 1990’da doğdu. 6 Ağustos’ta, dünya Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi sorunu ile meşgulken, Cumhurbaşkanı benim hükümetimi düşürdü. Kocamı tutukladılar ve annem, çocukları yurt dışına göndermemi istedi. Bilawal iki yaşındaydı ve Bakhtwar bir yaşını bile doldurmamıştı, onlardan ayrılmam çok zordu. Ama yine de onları Londra’da yaşayan kız kardeşime gönderdim ve kocamın ebeveyni de Londra’ya gittiler. Geceleri rüyamda çocuklarımın ağladığını görüyordum. Kardeşim telefonda bana onların çok iyi olduğunu söylüyordu ama teselli bulmam kolay değildi, rüyalarım onlarla doluydu...." "...Hükümet düşünce liman şehri Karaçi karıştı, anarşi, terörizm başladı. İnsanlar sokakta, otobüslerde ve çalışma yerlerinde saldırıya uğruyor, öldürülüyordu. ..." "...Tanklar MQM’nin sokak başlarında kurduğu barikatları yıkınca Pakistan’da yeniden karmaşa başladı. Başbakan Suudi Arabistan tarzı bir hükümet, dinci bir yönetim istiyordu. Benim partim Mecliste buna itiraz etti ama zaman ilerliyordu. Başbakan 1994’te Mecliste çoğunluk olabilir ve din devletini getirebilirdi. Halk çoğunluğu din devleti istemiyordu. Pakistan kurucusu Quaid e Azam Muhammed Ali Cinnah’ın getirdiği laik devlet anlayışı benimsenmişti. Fakat ordu Başbakanı destekliyordu ve Parlamento’nun alt kanadında onlar üçte iki çoğunluğu almıştı. Halk ağır vergiler altında eziliyordu. PPP hükümetinin ortadan kaldırdığı elektrik kesintileri tekrar başladı. Gazete manşetlerinde her gün yolsuzluk haberleri vardı...." "... Çok zayıfladığım için ilk zamanlar kimse hamileliğimden kuşkulanmadı ve ben de kendimi daha sağlıklı ve enerjik hissediyordum. Bizim partinin protestoları halkın ilgisini çekti, ülkenin her yerinden insanlar akın akın Rawalpindi’ye geldiler. Hedef teokrasiyi engellemek, demokrasiyi yeniden getirmek ve halkın geçim sorunlarına çare bulmaktı...""...Rawalpindi’de dikenli teller yoktu ve araçtan indiğimizde bizi gören halk sevindi, tezahürata, bağırmaya başladılar. Doğruca miting alanı olan Liaqat Bagh Parkına gittik... Daha sonra polisten öğrendiğime göre, bizim Rawalpidi’ye geldiğimizi bildirmişler onlara ama polis buna önce inanmamış, sonra haberler artınca araştırmaya karar vermişler ve sokaklarda halkı kovalamaya başlamışlar. Çok geçmeden bizim aracımıza da gözyaşı bombaları atıldı ve biz de polisten kaçmaya başladık..." "... Halk polisle bizim arabanın arasına giriyor, polisler de halkı coplayarak, gözyaşı bombası atarak dağıtmaya çalışıyordu. Herkes bağırıyor, sloganlar atıyordu. Olay yerine daha çok polis geldi ve polis arabaları sokak başlarını tuttular. Arabamızın ön camı da kırılınca şoförümüz arabadan atlayıp kalabalığa karıştı, kaçtı. Polis aracımızı sararak bizi tutukladı ... ". "...Ülkeme dışardan bakınca tehlikenin eskisinden daha da büyük olduğunu anlıyorum. Eğer Batılı ülkeler Pakistan’da özgürlüğü yok eden askeri yönetime karşı sessiz kalmaya devam ederlerse, Taliban ve el-Kaide’den sonra başka terörist gruplar da ortaya çıkacak ve İslam adına dünyada terör estireceklerdir. Pakistan’da liberal, demokrat bir hükümet kurulması sadece bu ülke halkının çıkarına değildir. Uygarlıklar çatışması istemeyen herkesin çıkarınadır bu..." "...Londra’da bunları yazarken hayatımın ilginç olduğu kadar zor olduğunu da itiraf etmeliyim.... ""...Onurluyum ve kendimi kutsanmış hissediyorum. Allah izin verirse tekrar ülkeme dönecek ve diktatörlere, generallere ve aşırı uçlara karşı seçimlerle demokrasi savaşı vereceğim. Bu benim kaderim. John F. Kennedy’nin bir zamanlar dediği gibi, “Ben bu sorumluluktan kaçmıyorum, ona hoş geldin diyorum.” "... Savaşmamız gerekiyordu ama nasıl ve ne yapacaktık? Babam her an ölüme biraz daha yaklaşıyordu. Mesaj yerine ulaşacak mıydı? Halk askerlerin silahlarına, süngülerine rağmen ayaklanacak mıydı? Onların başlarına kim geçecekti? Pakistan Halk Partisi (PPP) liderlerinden çoğu hapisteydi. Kadınlar dâhil binlerce partili de tutuklanmış, hapse atılmıştı. Halk bu son yardım çağrısını duyacak mıydı? Duyunca yardıma gelecek miydi?..Kitap Dünyası | |
|